Saturday, December 18, 2010

PVC konusu ve bir krem çikolata kritiği

Merhaba. Geçenlerde çok acı bir gerçekle karşılaştım. Dostum dediğim şey tarafından sırtımdan vuruldum. Efendim PVC nedir biliyorsunuzdur. Simgesi geri dönüşüm benzeri bir şey olduğundan güzel bir şey gibi gösterilmek istense de, çok zehirli bir plastik türü bu. Herhangi bir şey alırken üstünde o simgeyi arıyor da olsam, bizi çok seven anneannem tarafından bu zehirli madde, hiç fark ettirilmeden evin içine sızdırılmış. Biz Nutella alamıyor olduğumuzdan, anneannemin getirdiği Peripella, Marvella gibi krem çikolataları tüketiyoruz. İşte geçen gece Marvella adlı krem çikolatayı kaşık kaşık yemek için uyanmışken, aşağıda göreceğiniz PVC simgesi nedeniyle kanser oldum.

Gelelim Peripella'ya.. Peripella, Nutella'dan daha güzeldir ve içinde %13 gerçek fındık bulunur. Üstelik Peripella'nın üreticileri mert adamlardır ve ürünün kapağına %13 gerçek fındık bulunduğunu kocaman harflerle yazmışlardır, dahası bir de parantez açıp ''kakaolu kısmında'' diye uyarı da verirler. Böyle dürüst adamlardan kötülük gelmez kimseye. Ama Marvella tam bir aşağılık. Ondan her şey beklenir.

Şimdi buna güvenerek Peripella almayın sakın, fındık komasına falan girersiniz, belki pvc de vardır. Alacaksanız da beyazlı kısımlardan yiyin, kakolu değil. Oralarda fındık yokmuş.

Saturday, December 4, 2010

Gündüzleri Eylemde, Geceleri Alışverişte!

Bugün Taksim'de bir eylem gerçekleştirdik. Eylemi koordine eden kişi, Emel Türker idi. Eylem sırasında, her ne kadar pijamalı da olsa, çok kararlı ve kendinden emin açıklamalar yapan Emel'in bilmediğimiz bir yönünü öğrendik bugün. Emel meğer bir alışveriş canavarı, bir tüketim manyağıymış. Eylemden sonra ben, Emel ve Emel'in ev arkadaşı Pelin otobüs duraklarına gitmek üzere ofisten yola çıktık. Fakat yol bitmek bilmedi, zira Emel gördüğü her mağazaya saldırıyordu. Parası olmadığında '' bu deri, bunda pvc var, bu plastik '' diye her şeye burun kıvıran Emel, bu kez Levis, Quicksilver, Koton demedi, her gördüğü açık kapıdan içeri girdi ve saçma sapan harcamalar yaptı. Dalga konusu haline gelince de, ''ya ihtiyacım olmasa almazdım/ ama en çok aldığım kitaplara sevindim valla/ dünya malı, bugün varız yarın yokuz'' gibi açıklamalar yaptı. Bununla da yetinmedi ve Greenpeace kişiliğini bir kenara bırakıp, plastik torbaya koydurdu aldığı her şeyi. Bahanesi de şu: ''Özay gitti diye çok üzüldüm, çok sıkıldım, hemen gelsin.'' (Yani depresyona girdiğim için tüketiyorum demek oluyor bu.) Emel'e bunu hiç yakıştıramadık doğrusu, yaptığı ayıp şeyleri yüzüne vurduğumda ise, bana bir toka ile saldırdı. Kanıtlarım aşağıdadır.

Friday, December 3, 2010

İş Görüşmesi

Bugün Moda'ya iş görüşmesine gittim. Geçen yıldan çok geniş bir iş görüşmesine gitme deneyimim var. Aman uzak durun şu iş görüşmelerinden, nedense çok mükemmel olduğunuzu da sansanız, geri dönüş alamıyorsunuz. Belki de sizden daha mükemmel birisi çıkıyor ortaya, allahın belası. Geçen sene Mutlusel'le iş ararken, her gün birkaç tane görüşmeye gittiğimizden, ay sonunda eğer çalışıyor olsaydık alacağımız maaşın kat kat fazlası bir miktarı İETT'ye döktüğümüzü fark ettik, sonunda iş aramaktan vazgeçtik. Bazen gerçekten bir şeyin olacağı varsa olur gibisinden saçma fikirlere kapılıyorum, örneğin yüz yüze ortada fol yok yumurta yokken çıkmıştı. Neyse, bugün gittim Speak English ofisine, görüşmemi yaptım. Ama bildiğiniz veya bilmediğiniz üzere, nezle iken iş görüşmeleri pek ızdıraplı geçer. Neden derseniz, bir yandan konuşup bir yandan sümüklerinize söz geçirmek çok zordur, burnunuzu kontrol altına alamazsınız. Hele bir de iş görüşmesi, bugünkü gibi ingilizce ise... Sümük kontrolü ile uğraşırken anadilinizi bile konuşamazsınız ki.
Yüz yüze ile ilgili bir şey vardır; sokaktaki insanlar bize Greenpeace'çi der, biz kendimize yüz yüzeci deriz, ama iş görüşmelerinde ve CV'lerde yaptığımız işin ismi DD, yani Direct Dialogue. Daha bir ciddi geliyor kulağa.
Acaba kadının kedisi beni sevmiş olsa, iş görüşmem daha başarılı geçer miydi?

Wednesday, December 1, 2010

Yeni bir bebek geldi!

Bundan sonra blog yazarken o an dinlediğimiz şarkıları yazalım mı? Ama komiklikli olsun diye kafadan şarkı uydurmak yok, söz. En fazla uydurmuş olmamak için, uydurmak istediğimiz şarkıları o an için açıp, buraya yazıveririz. Neyse, bütün gün kafamda kolbastı müziği çaldı, sözleriyle birlikte. Ama bu Marmara Üniversitesi'nin bir utanç yuvası haline gelip kolbastı seanslarına yer vermesinden kaynaklanan bir şey.

Efendim, bildiğiniz gibi kişisel bakım konusunda büyük bir gelişme kaydettik son birkaç ayda. Yine bildiğiniz gibi, bizim kişisel bakım kriterleri altında işleyebileceğimiz aktivitelerimiz, el-yüz yıkamak, banyo yapmak ve çamaşır yıkamak. Çamaşır son aylarda oldukça revaçta, daire 5'in çatısı altında. İlk başlarda çamaşır yıkayacak bir makinemiz bile yokken, bir anda çamaşır makinesi tamir edildi. Daha sonra yavaş yavaş yıkanan çamaşırları balkona asmayı öğrendik, mandal aldık, balkona ip gerdik. Daha sonra astığımız çamaşırları 1-2 gün sonra toplamamız gerektiğine karar verdik, çünkü orada haftalarca dura dura yeniden kirleniyorlar. Bu çamaşır asma kısmı, içinde bulunduğumuz mevsimde iyice zorlaşmıştı, ıslak çamaşırları koltukların üstüne sermekten oturma odası yosun bağladı. Bugün kişisel bakımda son noktayı koyarak bir çamaşırlık aldım. Fakat o dev gibi teknoloji harikası bebeği nereye koyacağımı bulamıyorum. Evdeki bazı eşyaları atmamız gerek sanırım, ama onları da en fazla kapının önüne koyup, aylarca orada bırakacak ve gün geçtikçe kendilerini görmemeye başlayacağım, bunu biliyorum. O yüzden bu işlere hiç girişmiyorum şimdilik. Çamaşırlığımızı nereye koyacağımızı zaman gösterecek artık.

Thursday, November 25, 2010

Yeni Hobimiz

Daire 5'te yeni bir etkinlik filizleniyor şu günlerde.. Bildiğiniz gibi bir hobi edinmek çok zor, özellikle de öyle büyük miktarda paralarla oynamayan insanlar için. Bizim yapabileceğimiz en uç şey, okuldaki kulüplere katılmak. Örneğin Mutlusel boks kulübüne katıldı, ilk günlerde kendine ''susturucu'' diyen Mutlusel, sadece 1 kez antrenmana gitti. Daha önceleri de seramik derslerine girmek istiyorduk fakat onu da unuttuk gitti. Hobi çok tehlikeli bir şey aslında, hem büyük paralar dökmeniz gerekebiliyor, hem de hevesiniz geçtiği anda yalan oluyor. Ben şu günlerde Greenpeace'te tırmanış ekibine girebilmek için gizli gizli tırmanış kulübüne yazılma planları yapıyorum örneğin, ama bir türlü gerçekleştiremedim bu planımı. Sadece arada ''tırmanış kulübüne nasıl yazılıyoruz ya?'' diye soruyorum sınıfta, sonra da kulübün adının tırmanış değil, dağcılık kulübü olduğunu öğreniyorum. İkisi arasında benim gibi sıradan insanlar için pek fark yok, ama aslında büyük bir fark olabilir. Çiğdemse tırmanmadan önce şınav çekebiliyor olmam gerektiği konusunda ısrar edip duruyor. Bence hiç alakası yok.
Her neyse, konumuza dönelim. Mutlusel sıkılsak bile pek bir şey fark ettirmeyecek ve ucuz bir hobi edinmeye karar verdi. Carrefour'dan dart satın almış. Birkaç dakika önce maç yaptık, attığımız okların yarıdan fazlası çöpün içine düştü ve ben kazandım. Kazanma sebebim de o metal sınırlar içerisine oklarımı atabilmiş olmam. Mutlusel genelde numaraların bulunduğu kısma isabet ettirebildi. (bahsettiğim şeyi kavrayamayanlar için aşağıya temsili bir dart fotoğrafı koyacağım birazdan.) Yeni hobimizde ne kadar başarısız olduğumuz fark edilmesin diye, maçtan sonra bütün okları çöpten çıkarıp ortadaki kırmızı noktaya sapladık, sanki oraya isabet ettirebilmişiz gibi. Bu arada sizin de aklınıza aynı şey geldi biliyorum; dartın üzerine bir fotoğraf yerleştirmeliyiz. Fakat karar veremedik; Sarkozy mi yoksa Nazmiye mi?

Sunday, November 7, 2010

Kurtinek

Merhaba. Daire 5'te mistik şeyler oluyor. Neredeyse 1 aydır geceleri ne olduğuna karar veremediğimiz bir şey böğürüyor! Önceleri kurban bayramı gelmek üzere olduğu için biri kurbanlık almış diye düşündük. Ama hiçbir inek ya da koyun böyle sesler çıkaramaz. Köpek desen, o da değil. İşin tuhafı, balkona çıktığımızda duyulmuyor, evin içinde son ses kurban sesi.. Her yere baktık, bizim evde kurbanlık yok. Dün Mutlusel telaşla odasından çıkıp bulunduğu ürpertici bir tespitten bahsetti. Bu bağıran 'şey' her gece 11'de bağırmaya başlıyor. Ne olduğunu öğrenmek istiyor muyuz istemiyor muyuz, ona da karar veremedik. Çok normal bir şey olduğu ortaya çıkarsa, hayatımızda 1 aydır yer tutan bu mistik olay büyüsünü kaybetmiş olacak. Eğer ki tuhaf bir şeyse, korkacağız. Bu yüzden onun bir kurtinek olduğuna karar verdik dün. Hem biraz normal, hem de çok anormal bir durum. Ama en çok bu ne olduğunu anlayamadığımız şeyin, geceleri sapıtan yaşlı bir amca tarafından üretilen sesler olduğunu öğrenirsek çok tuhaf olur. Bakalım taşlar ne zaman yerine oturacak? Daire 5'te paranormal aktivite olaylarına girmek isteyenler için benzersiz bir fırsat...

Seksi inek resimleri için tıklayın:

Sunday, October 17, 2010

Mutlusel'in Tavanı Çöktü!

Merhaba herkese. Bugün başımıza neler geldi bilemezsiniz. Belki de bir süre sonra daire 5 diye bir yer olmayacak.. ÇÜNKÜ EVİMİZ BAŞIMIZA YIKILIYOR! Kozyatağı'nda 650tl kira vererek oturduğumuz için sevinirken, bunun nedenini yavaş yavaş anlamaya başladık. Hazır mısnız..Mutlusel'in tavanı çöktü!!! Biz de şaşkınız... Geçen sene Mutlusel'in tavanında su akmaya başladı yağmurla birlikte. Tavandaki sıvalar yavaş yavaş kar gibi yağmaya başladı. Ev sahibi Kemal amca, bu sorunun çözümü olarak tavanı alçıyla kaplamayı uygun gördü, bunu yaparken de tavanda kocaman bir delik açtı ve bundan sanki çok normal bir şeymiş gibi, hiç bahsetmedi. Kemal amca, arkasından bolca sövebildiğimiz fakat yüzüne hiçbir şey söylemediğimiz bir insan. Bunun nedeni de kendisinin 150 yaşında olması ve hiçbir resmi işi olmamasına karşın gece gündüz, yaz kış takım elbiseyle gezmesi. (Bkz: Yazık ) İşte Kemal amcanın papyonuna alçı damlata damlata gerçekleştirdiği bu tadilat, meyvelerini bugün verdi ve Mutlusel'in tavanı çöktü. Şu anda üst komşunun tavanın çöktüğü noktada dolaşmasıyla bizim eve düşmesi an meselesi olabilir. Kendisini pek sevmediğimizden ötürü, bu çok da memnun olduğumuz bir durum sayılmaz. Gelin birlik olalım ve şu tavanı yaptıralım, yoksa daire 5 tarihe karışacak. Bizi ne kadar sevdiğinizi biliyoruz.