Merhabaa! Görüyorum ki vize döneminden beri hiçbir şey yazmamışım. Bu dönem boyunca ne çılgın proceler, ne sansürler döndü, ne düdükler öttürdük mitinglerde, bir sürü şey oldu. Ama asıl daire 7'de neler oldu? Şimdi birlikte bunları inceleyelim. Öncelikle evimize yeni bir isim geldi; Beril Duruk. Bu arkadaşımız evimizde 4. bir oda olmadığından bir perdenin ardında yaşıyor. İlk günlerde perdesi yetişmediği için salonun ortasına kurduğu küçük oda sahnesiyle evimize bir devlet tiyatrosu havası vermişti. Perde takıldıktan sonra da tam oldu; arada perdeyi açıp oyun falan sergiliyor. Kendisiyle iki günde kaynaştık, hemen sarhoş olup facebook duvarlarımıza Müslüm Gürses şarkıları yazmaya başladık. Siz de kendisiyle tanışmak isterseniz, bizim eve buyrunuz.
Son günlerin en çarpıcı olayı ise, Facebook hesabımın hacklenmesi. Hacker arkadaş çok vatansever olduğu için de profil fotoğrafımı Türk bayrağı ile değiştirmiş, ama bayrağın önünde dağ gözlüğü ile poz veren anime bir karakterin olması işi biraz berbat etmiş. Gözlüğün camlarına Türk bayrağı yapıştırılmasıyla biraz kurtarmaya çalışılmış ama bu anime karakter Digimon'dan fırladığı için yine başaramamış. Bence otomobil plakalarının sol köşesine Türk bayrağı yapıştıranların bile daha iyi bir imajı var.
Bunun dışında muhteşem semtimizin altından bir metro geçtiği için 2 gün sularımızı kestiler. Metroya bineceğiz diye evimiz bok koktu. Bir de Almanyadan misafirlerimiz var, çok Avrupa gördükleri için 1. günün sonlarına doğru isyan bayraklarını açıp yüzme havuzuna gitmek zorunda olduklarını bildirdiler. Kurdukları salak alakayı bizim Türk kafamız pek algılayamadı. Zaten Avrupalı oldukları için 'sizde süt var mı, öpüşsek ne olur, domuz eti var mı burada' gibi saçma sapan sorularla ilk günden triplerini atmaya başladılar. Biz de ''öpüşmek yasak, burası seks evi mi'' diye çıkıştık tabi ki. Sonra da Beyoğlu'na gittiler ama sevgilileri artık yan yana oturtmuyorlarmış, karşılıklı bakıştılar. Nasıl rezil olacağımızı şaşırdık.
Wednesday, May 18, 2011
Tuesday, April 5, 2011
Her dönem iki kere vuran gerçek: sınavlar
Merhaba. Uzun süredir sizden ayrı kalmış olmamın nedeni, internet sitelerini engelleyen amcanın benim bilgisayarımda blogspotun yasağını kaldırmayı unutmuş olmasıydı. Sanırım vize dönemi olduğu için blog yazmayı düşünmeyeceğimi zannetti ama yanıldı. Zira vize döneminde vizeler hariç her şeyi düşünüyorum galiba. Yarın 2 adet sınavım varken, benim canım hiç 17. veya 18. yüzyıla çalışmak istemiyor, 19. da olsa istemezdim. Canım festivallere gitmek, bira içmek, yeni yeni şarkılar dinlemek, uçurtma yapmak ve daha nicesini istiyor. Hafta sonu bademciğimize denk getirmek üzere ağzımıza eden çeviri sınavına çalışıyorken, birden kendimi İstanbul'daki daha önce gitmediğim müzelerin listesini çıkarırken buldum. Sonra bir bakmışım gay forumlarında geziniyorum, en son Mutlusel uyardığında zemzem suyunun müthiş sırrı isimli haberden, ünlülerin gerçek isimlerine geçmek üzereydim. Bakın, işte yine Güneş Kral adıyla bilinen 14. Louis'in ne işler çevirdiğini öğrenmem gerekirken, blog yazıyorum. Allah belamı versin.
Sunday, February 27, 2011
''You also couldn't get up? So let's have some Adana with tırnak pide!''
Selamlar. Onlarca sahte gülüşten, el sıkıştan sonra nihayet bir ev arkadaşı bulduk birkaç hafta önce. Kendisi de bizim kafadan. Maziden bir örnekle açıklayacak olursak; geçen sene Fransızca dergilerden bir konu seçip, Türkçeye çevirmemiz gerekiyordu ve bunu tamamlamak için birkaç ayımız vardı. Doğal olarak son gün oturup oflaya puflaya yaptık Mutlusel kızımız ile. Benim konum Meksika Körfezi'ndeki petrol felaketi olduğundan biraz da eğlenceliydi, itiraf edeyim. Her neyse, biz yaptığımız çevirilerin çıktısını almaya üşendiğimiz için teslim edemedik. Daha sonra ek süre istedik bir şekilde, yine götürmedik. Hadi götürmedin, bari mail at. Onu da yapmadık. Biraz üşengeçliğimizden, biraz unutkanlığımızdan dolayı böyle salak bir olay geçti başımızdan, bunu ileride ''yaa, biz işte böyle çılgındık'' diyerekten torunlarımıza anlatmalı mıyız? En iyisi o yaşta hala biraz çılgın olmak, böylece popomuzdan hikayeler uydurmak ve var olan salaklıklarımızı modifiye ederek manyaklıkmış gibi anlatmak zorunda kalmayız.
Her neyse, işte bu Vivienne adlı kızımız da aynen bizim gibi, her gittiği yerde pasaportunu, cüzdanını, çantasını kaybeden; ''bana anahtar bırakın'' deyip, bırakılan anahtarı almadığı için bizi kapılarda bırakan; her cümlesine ''Ooh, I forgot..'' diye başlayan bir arkadaşımız. Genelde bizim sabah olarak nitelendirdiğimiz, normal insanların ise ikindi, akşam gibi kelimelerle betimlediği saatlerde mutfakta buluşuyoruz ve ''you also didn't go to school?'' kelime dizimiyle suçumuzu hafifletmeye çalışıyoruz, zira kimse kalkıp okula gitme zahmetiyle haşır neşir olmamıştır.
Hayatımıza Erasmuslu biri gelince biraz olsun ilginç tipler oluruz diye düşünmüştük ama hala en büyük hobimiz mutfakta sipariş ettiğimiz adanaları yemek. Yemek sepetine not olarak ''İkramlarınızı bekliyoruz, tırnak pideyi bol koyarsanız seviniriz. Biber yerine bulgur pilavı ve soğan istiyoruz'' yazıyoruz, inanır mısınız?
Her neyse, işte bu Vivienne adlı kızımız da aynen bizim gibi, her gittiği yerde pasaportunu, cüzdanını, çantasını kaybeden; ''bana anahtar bırakın'' deyip, bırakılan anahtarı almadığı için bizi kapılarda bırakan; her cümlesine ''Ooh, I forgot..'' diye başlayan bir arkadaşımız. Genelde bizim sabah olarak nitelendirdiğimiz, normal insanların ise ikindi, akşam gibi kelimelerle betimlediği saatlerde mutfakta buluşuyoruz ve ''you also didn't go to school?'' kelime dizimiyle suçumuzu hafifletmeye çalışıyoruz, zira kimse kalkıp okula gitme zahmetiyle haşır neşir olmamıştır.
Hayatımıza Erasmuslu biri gelince biraz olsun ilginç tipler oluruz diye düşünmüştük ama hala en büyük hobimiz mutfakta sipariş ettiğimiz adanaları yemek. Yemek sepetine not olarak ''İkramlarınızı bekliyoruz, tırnak pideyi bol koyarsanız seviniriz. Biber yerine bulgur pilavı ve soğan istiyoruz'' yazıyoruz, inanır mısınız?
Friday, January 21, 2011
Les Duplexiennes
Merhabalar, artık daire 5 olarak değil, les duplexiennes olarak karşınızdayız. Bir haftadan fazladır yeni evimizde olmamıza rağmen henüz yazabiliyorum sizlere.
Öncelikle taşınmamıza yardım eden, çamaşır makinemizi sırtlarında taşıyan, üçlü koltuğumuzu sokakta bırakma fikrine karşı çıkıp, isyanın gücüyle kendisini sırtlayıp 3 kat yukarıya taşıyan, daire 5'teki rutubet tabakasına anahtarıyla 'MUTLUSEL' ismini kazıyan arkadaşlarımıza yardımları için çok teşekkür ederiz.
Sürekli yeni evimizi övüp duruyoruz, duvarlarımızı öpün diyoruz. Farkındayız, çok gıcık olmaya başladınız. O zaman size bu bebeğin kötü yanlarından bahsedeyim birazcık da. Öncelikle evde kim var kim yok anlayamıyoruz (hay allah), merdivenden yukarı veya aşağı bağırdığımızda sesimizi duyuramadığımızdan, ses tellerimiz koptu kopacak. Terasımız çok soğuk olabiliyor. Gömme dolap açılıp kapandığında, yan odadaki Mutlusel'in uykuları bölünüyor. Hangi ışık açık, hangisi kapalı, kontrol etmek çok zor. Eğer anahtarımız veya telefonumuz kaybolduysa, 3 gün arasak bulamıyoruz.
Ama yeni evimiz çok güzel, bekleriz.
Öncelikle taşınmamıza yardım eden, çamaşır makinemizi sırtlarında taşıyan, üçlü koltuğumuzu sokakta bırakma fikrine karşı çıkıp, isyanın gücüyle kendisini sırtlayıp 3 kat yukarıya taşıyan, daire 5'teki rutubet tabakasına anahtarıyla 'MUTLUSEL' ismini kazıyan arkadaşlarımıza yardımları için çok teşekkür ederiz.
Sürekli yeni evimizi övüp duruyoruz, duvarlarımızı öpün diyoruz. Farkındayız, çok gıcık olmaya başladınız. O zaman size bu bebeğin kötü yanlarından bahsedeyim birazcık da. Öncelikle evde kim var kim yok anlayamıyoruz (hay allah), merdivenden yukarı veya aşağı bağırdığımızda sesimizi duyuramadığımızdan, ses tellerimiz koptu kopacak. Terasımız çok soğuk olabiliyor. Gömme dolap açılıp kapandığında, yan odadaki Mutlusel'in uykuları bölünüyor. Hangi ışık açık, hangisi kapalı, kontrol etmek çok zor. Eğer anahtarımız veya telefonumuz kaybolduysa, 3 gün arasak bulamıyoruz.
Ama yeni evimiz çok güzel, bekleriz.
Tuesday, January 11, 2011
Kiss my walls!
Selamlar, bugün hem üzücü hem de mutlandırıcı bir haberle karşınızdayız. Daire 5'te yaşamak imkansız hale geldiğinden, taşınmak zorunda kalıyoruz. Yani artık blogumuzun ismi daire 5 olmayacak. Neyse, bunu sonra düşünürüz.
Bir dahaki karşılaşmamızda bize iyi bakın, hayatınızda kaç kez dubleksi olan insanlarla konuşuyorsunuz ki?! Kapalı terasımızı hobi odası olarak kullanmaya başlayacağız, bunun için bir an önce hobi edinmek zorundayız. Bahsettiğim gibi hobi tehlikeli zanaat, milyonlar döktükten hemen sonra sıkılabilir, sıkıldığınızı kendinize bile itiraf etmeye utanabilirsiniz. Terasa şimdilik dartımızı koyarız, ben de allahtan biraz resim yapıyorum da kurtarıyoruz olayı. Mutlusel de boks kulübüne yazılıp hiç gitmemiş de olsa, onun için de bir kum torbası düşünülebilir.
Ayrıca el diyarlardan bir arkadaşımız da bizimle yaşayacak, biz bu Erasmus arkadaşımıza şimdilik Lisa veya Stefanos diyoruz.
İşte böyle, biz 3 gündür eve gidip boş duvarları öpüyoruz, yerleri yalıyoruz, mutfak dolaplarına tırmanıyoruz, tezgaha uzanıyoruz. Umarız en kısa zamanda siz de gelip duvarlarımızı öpersiniz.
Bir dahaki karşılaşmamızda bize iyi bakın, hayatınızda kaç kez dubleksi olan insanlarla konuşuyorsunuz ki?! Kapalı terasımızı hobi odası olarak kullanmaya başlayacağız, bunun için bir an önce hobi edinmek zorundayız. Bahsettiğim gibi hobi tehlikeli zanaat, milyonlar döktükten hemen sonra sıkılabilir, sıkıldığınızı kendinize bile itiraf etmeye utanabilirsiniz. Terasa şimdilik dartımızı koyarız, ben de allahtan biraz resim yapıyorum da kurtarıyoruz olayı. Mutlusel de boks kulübüne yazılıp hiç gitmemiş de olsa, onun için de bir kum torbası düşünülebilir.
Ayrıca el diyarlardan bir arkadaşımız da bizimle yaşayacak, biz bu Erasmus arkadaşımıza şimdilik Lisa veya Stefanos diyoruz.
İşte böyle, biz 3 gündür eve gidip boş duvarları öpüyoruz, yerleri yalıyoruz, mutfak dolaplarına tırmanıyoruz, tezgaha uzanıyoruz. Umarız en kısa zamanda siz de gelip duvarlarımızı öpersiniz.
Saturday, December 18, 2010
PVC konusu ve bir krem çikolata kritiği
Merhaba. Geçenlerde çok acı bir gerçekle karşılaştım. Dostum dediğim şey tarafından sırtımdan vuruldum. Efendim PVC nedir biliyorsunuzdur. Simgesi geri dönüşüm benzeri bir şey olduğundan güzel bir şey gibi gösterilmek istense de, çok zehirli bir plastik türü bu. Herhangi bir şey alırken üstünde o simgeyi arıyor da olsam, bizi çok seven anneannem tarafından bu zehirli madde, hiç fark ettirilmeden evin içine sızdırılmış. Biz Nutella alamıyor olduğumuzdan, anneannemin getirdiği Peripella, Marvella gibi krem çikolataları tüketiyoruz. İşte geçen gece Marvella adlı krem çikolatayı kaşık kaşık yemek için uyanmışken, aşağıda göreceğiniz PVC simgesi nedeniyle kanser oldum.
Gelelim Peripella'ya.. Peripella, Nutella'dan daha güzeldir ve içinde %13 gerçek fındık bulunur. Üstelik Peripella'nın üreticileri mert adamlardır ve ürünün kapağına %13 gerçek fındık bulunduğunu kocaman harflerle yazmışlardır, dahası bir de parantez açıp ''kakaolu kısmında'' diye uyarı da verirler. Böyle dürüst adamlardan kötülük gelmez kimseye. Ama Marvella tam bir aşağılık. Ondan her şey beklenir.
Şimdi buna güvenerek Peripella almayın sakın, fındık komasına falan girersiniz, belki pvc de vardır. Alacaksanız da beyazlı kısımlardan yiyin, kakolu değil. Oralarda fındık yokmuş.
Gelelim Peripella'ya.. Peripella, Nutella'dan daha güzeldir ve içinde %13 gerçek fındık bulunur. Üstelik Peripella'nın üreticileri mert adamlardır ve ürünün kapağına %13 gerçek fındık bulunduğunu kocaman harflerle yazmışlardır, dahası bir de parantez açıp ''kakaolu kısmında'' diye uyarı da verirler. Böyle dürüst adamlardan kötülük gelmez kimseye. Ama Marvella tam bir aşağılık. Ondan her şey beklenir.
Şimdi buna güvenerek Peripella almayın sakın, fındık komasına falan girersiniz, belki pvc de vardır. Alacaksanız da beyazlı kısımlardan yiyin, kakolu değil. Oralarda fındık yokmuş.
Saturday, December 4, 2010
Gündüzleri Eylemde, Geceleri Alışverişte!
Bugün Taksim'de bir eylem gerçekleştirdik. Eylemi koordine eden kişi, Emel Türker idi. Eylem sırasında, her ne kadar pijamalı da olsa, çok kararlı ve kendinden emin açıklamalar yapan Emel'in bilmediğimiz bir yönünü öğrendik bugün. Emel meğer bir alışveriş canavarı, bir tüketim manyağıymış. Eylemden sonra ben, Emel ve Emel'in ev arkadaşı Pelin otobüs duraklarına gitmek üzere ofisten yola çıktık. Fakat yol bitmek bilmedi, zira Emel gördüğü her mağazaya saldırıyordu. Parası olmadığında '' bu deri, bunda pvc var, bu plastik '' diye her şeye burun kıvıran Emel, bu kez Levis, Quicksilver, Koton demedi, her gördüğü açık kapıdan içeri girdi ve saçma sapan harcamalar yaptı. Dalga konusu haline gelince de, ''ya ihtiyacım olmasa almazdım/ ama en çok aldığım kitaplara sevindim valla/ dünya malı, bugün varız yarın yokuz'' gibi açıklamalar yaptı. Bununla da yetinmedi ve Greenpeace kişiliğini bir kenara bırakıp, plastik torbaya koydurdu aldığı her şeyi. Bahanesi de şu: ''Özay gitti diye çok üzüldüm, çok sıkıldım, hemen gelsin.'' (Yani depresyona girdiğim için tüketiyorum demek oluyor bu.) Emel'e bunu hiç yakıştıramadık doğrusu, yaptığı ayıp şeyleri yüzüne vur
duğumda ise, bana bir toka ile saldırdı. Kanıtlarım aşağıdadır.


Subscribe to:
Posts (Atom)