Thursday, January 31, 2013

Akraba, Akraba Çocuğu ve Aile Salonları

Merhaba. Az önce biricik dostum Çiğdem'in, evlerine gelen 'akraba' nitelikli misafirlerle yaşadığı küçük macerayı okudum. Çiğdem yazısını ''söz, ben ileride kimsenin akrabası olmayacağım,'' diyerek sonlandırmış. Cidden ne pis bir şeydir akraba öyle, yani akraban olmasa yüzüne bakmayacağın adamla yüz göz olmak zorunda kalıyorsun. Ne bileyim elini falan öpüyorsun. Küçükken altıma işedim diye beni ''Şaban amcaya'' vermekle tehdit eden, büyüyünce de ''bak kızım mutlaka oyunu MHP'ye vereceksin'' nasihatlarında bulunan, misafirlikten evimize dönerken ardımızdan 'kurt' işareti yapan bir akrabam var mesela. Normal şartlar altında neden böyle bir insanı 23 senedir aralıklarla görme ihtiyacı hissedeyim ki? Tabi artık büyüdüm; hiçbiriyle bir bağlantım kalmadı, ama sonuçta hayatımızda var bu akraba dediğimiz insanlar. Ne bileyim, anneannemden teyzemden falan bahsetmesem de, annemin halası, annemin kuzeninin kocası falan gibi insanları bir şekilde tanımak zorunda kalmışım, bir de ciddiye alıp ziyarete falan gitmişim, oturup muhabbet etmişim.

He, bir de akraba çocuğu diye bir şey var ki, hiç sormayın. Bizim akrabaların çocukları hep belalı olur.  Mesela ben küçükken her fırsatta beni bıçaklamaya çalışan bir Ahmet vardı. Hadi bu yine neyse; 3 yılda bir görürdüm Ahmet ve ailesini. Fakat OGÜN dediğimiz bir olgu vardır ki, çocukluğumu zehir etmiştir. Hani bir şekilde seri katil falan olup çıksaydım, bütün sebebi bu çocuğun bilinçaltımı ve çocukluğumu zehirlemiş olması olurdu. Ogün dediğimiz akraba çocuğu ile aramızda bir kan davası sürdü yıllarca. Sürekli beni sıkıştırıp ''kızım senin bağırsaklarını sökücem, senle aynı okula yazdırtıcam kendimi, hep eteğini açıcam, sonra da bacağını koparıcam'' falan gibi şeyler söyler, beni çok korkuturdu. Hatta bu akrabalarımızı ziyarete gidiyorsak, annem asla bana haber vermezdi. Ben gezmeye gittiğimizi sanırken kendimi hep Ogün'ün odasında bulurdum.

Hadi akrabadır, düğündür, sünnettir falan, büyüdüğümüz için bunlardan bir nebze kaçabiliyoruz. Ama yaşantımızın her anında bizimle olan bazı olgular var. Bu olgular AİLE APARTMANI, AİLE SALONU ve HOP AİLE VAR başlıkları altında incelenebilir.

Bu ''aile bilmem nesi'' olgusu çok acayip. Bu olguya göre tek yaşayan erkek ve kadın genelde kötüdür, mutlaka günah işlerler. Bu iki cins yan yana gelirse zaten çok günah olur, hatta apartmanın namusu bozulur. Aile apartmanına kiracı aranıyorsa 'temiz bayan', 'işi gücü belli erkek' aranır (evet bu kelimelere rastladım ben ev ararken). Fakat yine daha önce başıma geldiği gibi, ev sahibimin evimi basması, evimi yakmakla tehdit etmesi, sokaklarda atletini yırtarak 'orospu bunlar' diye bağırması, benim erkek arkadaşımın evde olmasından daha kötü değildir. Çünkü orası bir aile apartmanı, onun bir ailesi var ve aileyi kötü güçlerden, ahlaksızlık ve namussuzluktan korumak onun görevidir. Aile adına her şey mübahtır.

Her neyse, işte böyle. Sarhoş olunca ''önce aile kurumunu yıkacaksın hacı'' diyerek politik görüşünü ortaya koyan herkese yürekten katılıyorum. Artık işkembecilerde aile salonu görmek istemiyorum; istiyorum ki bir işkembe salonuna gidip içimden geldiği gibi sevişebileyim. Ne bileyim, bir pideciye gidip en vahşi cinsel arzularımı tatmin edebileyim. Yıllardır ''Aile Salonumuz Vardır'' tabelası yüzünden yapamadığım her şeyi yapmak istiyorum.


1 comment:

  1. Gülerek (ama acı acı tabii) okudum yazını. Haklısın da, benim gördüğüm "Aile Kasabı" fenomenini nasıl açıklayacaksın peki? Ogün büyümüş de kendine iş açmış gibi sanki.... Ürkütücü.

    ReplyDelete