Monday, January 7, 2013

'ÇEVİRİ' ya da 'What other people think I do, what I really do..'

Merhaba. Bugün kar yağıyor, bugün herkes ''kar izlerken bilmemne yapmak'' diye keyif dolu cümleler kuruyor. Ben de bugün evde çeviri yapıyorum, diğer günler gibi. (Öyle günde sayfa sayfa çeviri yaptığımı da sanmayın; böyle bir şeyin başına oturup saatlerce uğraşmak benim için çok zor.)
Her neyse, ben de bir an ne yaptığıma bakayım dedim. Sıcacık kahvemi almışım, battaniyenin altındayım, arada kar seyrederek çeviri yapıyorum. Yani dışarıdan görünen hal bu. Peki aslında ne yapıyorum? Öncelikle o kahve, çevirdiğim denizci şiveli adamların cümleleri arasında soğuyup bok gibi bir şey oluyor, köpük möpük kalmıyor. Arada kafamı kaldırıp yağan kara baksam da, aslında kar mar görmüyorum dostlarım. Aslında ben, gemilerden ve denizcilikten bir bok anlamadığım için, bilmem ne direğinin, bilmem ne yelkeninin ne olduğunu, ne işe yaradığını falan düşünüyorum. Esasında, denizin ortasında kalmış kahramanımızın dengesi ne zaman geminin hareketleriyle bozulsa, bizim Humphrey ne zaman ıslansa, ben de onunla birlikte üşüyorum bu karda kışta. Çişim geldiği halde kalkıp yapamıyorum, çünkü kalkarsam bir daha buraya oturamayacağımı biliyorum. Hatta bu yazıdan sonra o gemiye uzun süre dönemeyeceğim sanırsam. Geçenlerde Mutlusel ile konuşuyorduk, ''ben de işte çeviri yapıyorum,'' dedim. ''Çeviri yapıyorum dediğin, 5 dakika çevirip, yarım saat facebooka bakmak, değil mi?'' dedi de, biraz rahatladım. Hepimiz böyle yapıyoruz galiba. Hatta derste profesyonel çevirmen, yaptığını açıklayabilendir, demişlerdi bize. Bence profesyonel çevirmen, facebooka falan bakmadan en az 1 saat boyunca çeviri yapabilendir!
Sınıf arkadaşlarım beni anlayacaktır sanırım. Çeviri yaparken etrafınızda çöpten bir çember oluşur. Çöp dediğim şey, çeşitli kitaplar, sözlükler, kahve bardakları, telefon, çakmak, battaniye, çorap falan gibi saçma sapan, o anda ihtiyacınız olabilecek, sizi yerinizden kaldırabilecek şeyler. Arada bunların hepsini teker teker elinize alır, kullanırsınız, sonra da yakın bir yerlere bırakırsınız. İşte böyle bir çemberin içindeyken battaniyeye sarılı olmanız, kahve bardağınız, yağan kar, hiçbir şeyin bir anlamı yok.
Neyse, yine de sevdiğimiz, anladığımız bir şeyleri yapıyoruz. Ya muhasebeci falan olsaydık? Şimdi hala kullanılıyor mu bilmiyorum ama ben küçükken muhasebeciler ETA diye bir program kullanıyorlardı mesela. Dışarıda lapa lapa kar yağarken battaniyenin altında ETA'yla uğraşmak daha kötüdür eminim.

No comments:

Post a Comment